11 Ocak 2014 Cumartesi

bir Cem var; dilden kalbe, kalpten ruha dokunan...




 Uyuyanlara iyi cüceler, benim gibi gece kuşlarına da kocaman bir holaas ((:
Konuya o biiiiiirrrrrrrrrrr şu, o biiiiiiiiiiiirrrrrrrrrr bu diyerek gircektim ki sululuğa hacet yok diyerek sanırım sulandırdım. ((:
Yalnızlığı en güzel anlatanlardan, aşkın acısına bile tat katanlardan biri aslında, utangaç, naif ve özgürlüğü için kariyerini büyütmekten vazgeçecek kadar kendine saygısı olan bir sanatçı o. Sanatçı diyorum, çünkü sadece yorumcu yada şarkıcı olarak anılmanın çok daha ötesi... Besteleri, hikayelerini sahiplenişi, müziğini yorumlayışı ve bu yoruma kattığı görsel desteğiyle, günümüzde "müzik dehası" olarak anılmasına karşın, belki onun geçtiği yollardaki taşlara takılmasınlar diye amatör yeteneklere desteğini esirgemeyecek kadar profesyonel ve kendinden emin.Sessizliğiyle "ses" olan, ruhunu notalarla anlatan, mesajlarını ileten, ve tabir yerindeyse "olayı tamamen aşmış!" genç bir adam...

DERS: Müzik...
KONU: Cem Adrian...

bir ruh ki, çok sesli'ler korosu...

Bilen bilir bilmeyende bu sayede öğrenmektedir ki, dinlemekten huzur bulduğum seslerden biridir Cem...

Cem diyorum, çünkü Cem Adrian dinleyenler bilirler ki, Cem bizler için "ünlü", "ün-süz"lerdendir... Hem elini uzatabileceğin kadar yakın ve samimi, ama kendi dünyasını muhafaza edecek kadar da çizgileri net ve yalın, içtendir bu sebeple...   Alışık olduğumuz parıltılı müzük aleminin şaşasından çok, hazzıyla haşır neşir olanlardan kısa ifadesiyle...

Nerdeyse tanınmaya başladığı ilk yıllardan beri (2004) dinler ve severim müziğini, ancak ne hikmetse albümleri ve kendiyle belkide yeni yeni tanışmaktayım...  o denli ki; sapkını olcak derecede, geç te olsa sıkı-sımsıkı bi takipçisi oldum.Attığı neredeyse her adıma değin, ulaşabileceğim ve takip edebileceğim her tür mecradan deli takipçilerinden biriyim şu günlerde... içimdeki ergen uyandı zaar (:

 Cem aşkı nerden nasıl hortladı inan bende hiç anlamadım...
bu sessiz ve derin adamın müziği dışında ruhumu çeken tarafı ne???  henüz hala keşfedebilmiş diilim...  adı hayranlık değil, beğeni değil! sadece ruhumun varlığından tanıdığı ve iyi-leştiği bir aşinalık...
Kulağa komik geliyor bunu biliyorum ve her paylaştığım da; alaycı bir kahkaha ve acındırık bir ifadeyle karşılaşıyorum, ama ben bu hissi tarif edemesem de, kocaman bir hayalci olduğumu bile bile kaşılaşacağımız an; bu ömür'de bunu biliyorum.
Doğru an'ı bilemesemde...
İnternetten derlediğim genel biyografisi ve çoklarımızın bildiği gibi,
Cem ADRİAN...


80'ler jenerasyonunun en talihlilerinden (zannımca), aslen Yuguslav kökenli Arnavut bir ailenin, renkli ve bir o kadar yetenekli bireylerinden biri Cem.Ortaokul yıllarında mesleğine ve hayatına dair ne yapmak istediğini keşfedip; kendi hayali şirketinde, kendi hayali albüm kapaklarını tasarlayarak, evrene en güzel mesajları birer birer iadeli taahhütlü yollayanlardan... Bu mesajların yanıtının evrenden dönmesi o dönemler için sancılı bekleyişlerin sonunda olsa da, büyük resime baktığımızda, herşey doğru an, doğru tesadüfler ve de doğru yerlerde gerçekleşir ve içindeki o sebep-sonuca bağlı olmayan, bilme halinin en güzel vukusu sevgili Cem'in şimdiki müzik kariyeriyle paralel bir seyirde ilerlemektedir..

Tasarladığı albüm kapaklarından ziyade, Edirne'de yerel bir radyo kanalında çalışmakta, işinden arta kalan zamanlarda; kendi bestelerini, kendi müziğini yapmaktadır.Zamanın ve imkanların doğrultusunda; hem vokal, hem solist, hem de enstrüman olup hazırladığı demoların ve jingleların onun çıkışının en güzel kartviziti olucağından bi'haberdi. Hatta bu olağanüstülüğün hepimizin olağanlığı olduğunu bile düşünüyordu, yaptığı müziğe olan inancına rağmen.Müzik bilgimin cehaletindendir ki teknik ezber terimlerden ziyade; işitme becerime dayanarak, çocuk, kadın, erkek ve çeşitli enstrüman seslerini taklit edebilme yeteneğinin olması ve bu yeteneğe bizlerin şahitlik ediyor olmamız bence büyük şans ((: Kendisi bunun dile getirilmesinden artık sıkılsa da sesindeki gökkuşağı ahengi cidden etkileyici...

 Edebi becerisi güçlü olan Cem; albümlerini yaşanmışlık ve hikayeler olarak yorumlamakta. Sevenleri tarafından sabırsızlıkla beklenmesine rağmen "Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti" adında yayımlanmayan, beklenen ve askıda kalan bir kitap sözü olduğunu hatırlatmayı kendime bir borç bilirim, en derin sevgilerimle ((:

Bestelerinde değindiği; " çocuk, tanrı, melek, aşk, metanet, yağmur ve yalnızlık" tanımları belkide müziğinde ki en belirleyici ve temel kavramlar...

 Sesine yaraşan rengi bulmada ki kabiliyeti de, tartışmasız en az yaptığı işler kadar başarılı.
Birlikte düet yaptığı sanatçılar; "Fazıl Say", "Bana Özel / Umay Umay", "Anladım / Pamela Spence", "Gel Gör Beni Aşk Neyledi / Mercan Dede", "Ağladıkça Kan Revan İçindeyim Hoşçakal / Murat Yılmazyıldırım", "Tek Başına / Özge Fışkın", "Yalnızlık / Melis Danişmend", "Çember Bana Bir Masal Anlat Baba / Derya Köroğlu", "Af Senin Gibi Herkes Gidermi / Aylin Aslım", "Olsun Nereye Gidiyorsun İsyan / Halil Sezai", "Küçüğüm / Hüsnü Arkan", "Biraz Uyu / Zakkum", " Yağmur / Denizhan","Yalnızlık / İndigo", "Kelebek / Hayko Cepkin", "Sis / Lora", "Henry Lee / Ece Dorsay", "Yağmur / Rapozof" hatırladıklarım...

Çevremden ve genel olarak kulak kabarttığımda gözlemlediğim bir gerçeklilik var ki, dinleyici kitlesi de; özel ve nev-i şahsına münhasır... Tıpkı sevgili Cem'in de dile getirmeye çalıştığı ve popülerliğe karşı keskin duruşunun bir yansıması olduğu gibi, herkese hitap etmiyor!
Sıcacık içten gülümsemesiyle; keyifli ve sıcak bir izlenim bırakırken, sahnede bir o kadar mağrur,kendini kapatan ve feryat-figan şarkı söyleyenden çok şarkı olan, trans halinde ama sizi üzmeden ruhunuza dokunan bir adam var... "çook teşekkürler" derken ki ses renginden anlıyorsunuz ki; şarkıyı o değil şarkı onu söylemiş, şarkı o olmuş...
Röportaj ve tanıtım olaylarıyla çok alakası bulunan biri değil, aksine kendi köşesinde bir gruba hitap edecek kadar sessiz ve derin çığlıkları; yalın ama her kalbin işitemediği anlatımları var... Hani hep için için yanan, o en, en derinlerde sönmeyen bir köz vardır ya? işte Cem'in şarkıları tam da, o köze dokunmakta. Dokunarak teğet geçse yine iyi, o; közü harmanlayıp darmadağın edip, sonra da dağlayıp sessizce uzaklaşıyor...
Sanada yeniden yanmak ve yanmak kalıyor...

"ya kendin dikebilirsin, yada hiç kimse,
eline yalnızca bir iğne bir iplik verebilirim."
                                                dedi tanrı... (C.A-Aşk Bu Gece Şehri Terketti)
dizelerinde anlattığı gibi...

Hayatım boyunca sessiz sakin şarkılardan hep kaçındım, belki kendim'den kaçış belkide bilmediğime olan o belirsizlik hali? enerjimi düşürdüğü ve kalbime dokunduğu için kaçtım.
Klasik, Enstrümantal yada Clup-Pop dinler, hareketli müzikleri severim. Cem ve Mercan Dede'yi ayrı tutarım diğerlerinden herdaim, ama itiraf etmeliyim ki dönem dönem dinlerdim...
Taa ki geçtiğimiz kışa kadar; ne oldu nasıl oldu huy değiştirdim. Ruhuma dinginlik, ben'liğime bi'sakinlik, bi'ben geldi.Büyümesemde, pişiyorum artık!

"Sen Yağmurları Sevdiğinde" ile Yağmur'u öyle saf öyle temiz hissettim ki, en büyük sağnaklarda ruhum yıkandı... artık şemsiyemi açmıyorum.İlkbahar çocuğuyum ben; bunaltan sıcakları, donduran soğukları, haliyle Kışı seven biri olmadım.Benim için kasvet, soğuk, ıslaklık olan son mevsim baharımdan farksız oldu. "Yalnızlık"'la ruhumla yeniden tanıştım, bir daha küsmemecesine.
 "Hoşgeldin" de yalnızlığı öyle güzel betimliyor ki; insanın tek eşliliğe kendini prangalayası geliyor, kalbine açılmaz kilitler vurmuşcasına..
 "Ben Geldim" derken aslında aşka, sevgiye olan açlığımızı, ruhumuzun kabul görmeye olan hasretini özetler nitelikte sanki...
 "Sen Benim" ,"Ben Seni Çok Sevdim", "Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım", "Beni Bırakma", "Şimdi", "Yarım", "Elveda" dinlerken aşk kavramının ne denli anlamlı, aşkın hiç bir bedenle örtüşmediğini, aşkın bendenden çok öte ruh işi, olduğunu ve sadece aşka aşık olma halini bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor...
"Essentials / Seçkiler" de diğer eserlerinde olduğu gibi, çeşitli renk geçişlerini çaktırmadan Cem'ce geleneksel bi'biçimde karşımıza çıkıyor... "Odam Kireçtir Benim", "Gel Gör Beni Aşk Neyledi", "Uzun İnce Bir Yoldayım" daha önce farklı tarz ve farklı yorumlardan dinlediğimiz "türküler", çok daha başka karşımıza çıkıyor.
Bi'de içindeki gökkuşağının harikalarını önümüze seren; "Summertime,Cluster, Cem Session,Aspiration-Orfan var, nadiren dinleyebildiğimiz işitsel şölenlerin sadece bi'kaçı...

 Bu listeyi burdan oraya yol olabilecek kadar uzatabilirim...
 ee ne de olsa listeler uzayıp gitmek için var öyle değilmi???
 Her bi'eserin bendeki manası başka olsada, hepsi derin...

Bir programda bağlanan bir konuk Cem'in yerinin dünyaya açılmak (birileri o hatuna marsta yaşamadığımızı hatırlatsın :/) olduğunu ve bunu ne zaman gerçekleştirmeyi düşündüğü sorusuna; genelde alışık olduğumuz cevapların dışında bir tavrının olması,bi'tık daha sevme sebeplerimdendir. Kaldı kii hiç bir yerlere açılmasın konserlerini nerde istiyosa versin ve tekrardan o çok sevdiği Ankara'sına dönsün! sakin yaşantısında bizlere sadece bir nefes kadar yakınlarda olsun, gözümüzden ırak olmasın! tek endişem budur, yoksa başarısı dilediği yönde şekillensin(: bununla ilgili kesinlikle bir fesatlığım yok! Aksine mutlanırım yapacağı güzeliklerle (:

Çok az sanatçıda yaşadığım bir deneyim de; Cem'in canlı performansı ile albüm kaydında dinlediğim ses arasında en ufak bir farklılık yok! Aynı berraklıkta, hatta kanlı-canlı görme şansının olması etkiyi çifte kavuruyor.Hayran kalıp, 90 dk. soluksuz dinliyorsun, ve  sen kendine bile gelemeden bir bakmışsın sahneden uçmuş gitmiş bi'kuş misali... Pek yazık ki bu küçük dinletilerde karşılaşma şansı olan azınlıktan olmadım henüz kendisiyle:(( ama bi'gün olucam:))biliyoreeee (:
Eklemeden geçmek istemediğim bir diğer noktada sahneyi dolduran sadece sevgili Cem gibi görünsede, aslında kocaman kalpli, kalabalık  bi'ekip var ortada..Piyano: Sezgin Alkan, Çello: Caner Ünsal, Gitar: Onur Emek, Bateri&Davul: Ozan Demir, her daim Cem'in sahnelerini renklendiren DJ&CemAdrianAsistan: Erdal Didar ve Ces Production ekibi.Herbiri bence ayrıca öne çıkacak ve işlerine ruh katarak yapan isimler.Sahnede ki bütünlükleri, yakaladıkları büyü okadar aleni ki, hissetmemek ruhsuzluk olur.Tüm bu isimlerin buluşması aslında ilahi bir gücün işareti! biraz okuyup araştırınca; pencereleri, hayata kattıkları anlam ve var olma sebepleri aynı denecek kadar benzer... Hep var olsunlar...


 Müzikteki Kronolojisi;

- 1995/2003 (tahmini) Edirne radyoculuk  dönemi
- 2003 "mystika" gubu, dans ve solisti
- 2004 Fazıl SAY'la tanışma
- 2005 "Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım"
- 2006 "Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti"
- 2008 "Essentials / Seçkiler"
- 2008 "Emir"
- 2010 "Kayıp Çocuk Masalları"
- 2012 "Siyah Bir Veda Öpücüğü"
- 2013 "Şeker Prens Tuz Kral"
 - ----- ve süpriz hikayeler...

Olarak bir sıralama yapabiliriz. Müzisyenlik becerisi dışında, albümlerinin teknik ve görsel destekleriyle de titizlikle bizzat kendisi ilgilenmekte.Zaman zaman sıradışı albüm kapakları (sıradan olma, sürüden olursun!(:) ve sanatsal değeri derin klipleri sansürlense de (pes etmesin bence çok başarılılar) hemen hepsi Cem'in elinden çıkma.

Greenpeace Engelli Dostlarımız Sobe  Eğitime Destek Kadına Yönelik Şiddet  gibi.. sosyal sorumlulık projelerinde de yer alan Cem'in güzel kalbi hep nur olsun, sevenlerinide bu nurla doldursun... Çocuklara karşı ayrı bir duyarlılığı olduğunu bildiğim ve hissettiğim için yansıtılanın aksine bu konuda "ben'im" diyenlerden "insan" olduğu da su götürmez bir gerçeklilik...

... İçinden geçen o en derin sesi dinleyip (iyiki dinlemiş), kendini müzikle ifade eden ve bu günlerde "müzik dehası" olarak anılan, ancak bu günleri görebilmek için kalbindeki büyük inancı  ve yeteneği ile çokça inişli-çıkışlı zamanları geride bırakmış, bizleri hissettiğimiz ama çoğu zaman dile getiremediğimiz, kendimizden dahi sakladığımız yüzümüzle bizi tanıştıran,kendimizle yüzleşmemize aracı olan yeteneği; ona ve ekibine, bu güzelliğe tanıklık etme de bize verilmiş bir şans diye yineliyorum...
Cem'i tanımamıza aracı olan herkese, son olarak da; sevgili Demet Sağıroğlı, Fazıl Say ve O en büyük YARATICI'ya,

"çoook teşekkürler!"

Merak edenler için her türlü haber ve zaman zaman kendi güncellediği hesapları;
Facebook
Twitter
Web

İncelediğim bir kaç kaynak: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 

... bu da en sevdiklerimden..



kaynak bilmiyorum internetten aldım.
                                                                                        pek çok öptüm
                                                                                        huzurlu muzur ((:
        

10 Ocak 2014 Cuma

Cumalar Hayır, Ömürler Nur Dola...






 Gözünü açıyorsun "doğdu" diyorlar,
 Gözünü kapıyorsun "öldü" diyorlar.
 Bu gözkırpışa "ömür"diyorlar...
                                 RUMİ

Madem bir gözkırpışın an'ı kadar yaşıyorum, bu an'ı hissederek ve an'dığımda tebessüm ederek yaşamalıyım, yaşatmalıyım. Başta kendim daha sonrada hayatımı güzelletirebilmek adına... Sürekli bir an'ı yaşa, an'ı yakala halleri, mottoları dolanıyor etrafta... Napsamda  o an'da kalırım?? öyle ya; demek ki büyük sır, bütünsel şey bu!  günümüz zamanında. Hiç bir şeyi kafaya takma! demek boş bir laftan öte değil.Görmezden gelme hali daha tehlikeli bir algı bence. Aldığın nefes var oldukça, zihnin de sürekli akacak ve bu akış hayattaki "an" dediğimiz hadiseyi yönetecek...

Güne başlarken mutlu kalkarım yataktan :) Geceyi nasıl sonlandırdığımın, neden erken yada geç kalktım değil! Çok şükür bugünüde gördüm, diye.. Önce beni yaratana, daha sonra yarattıklarına "günaydın" derim. Delilikse delilik. Beni mutlu ediyor bu durum. İşime yürüyerek gittiğim için, dolmuş yada otöbüse binmiyorum. Ancak karşılaştığım herkese gülümsemeyi ihmal etmiyorum. Sıkça karşılatığım insanlara "merhaba" demekten erinmiyorum.Tanımamın bi önemi yok. Nasılsa bi'alemde birlikte var olmadık mı?? O ben, Ben o değil miyim. Öyle ya, bu benim günüme yansırken, onunda güne iyi başlamasına küçücük bir bahane oluyor... Biri bana gülümseyince bu benim kelebeklerime kanat çırpış oluyor çünkü, bencillik yapıyor bile olabilim :)Unutma! gülümseme, bulaşıcıdır. :)
Hayatın yükü dediğin şey; zaman zaman cidden yük olsada, bunu yük eden aynı zamanın içinde biz de olabiliyoruz. Basit ve küçük şeyler;  elektrik, kira su fatıramı ödemez evet biliyorum. Ancak bu faturalarımı ödeyecek gücün "ben!" olduğunu "ben'de" olduğunu hatırlatıyor...
Gülümsemenin getirdiği his, enerjime ve bakış açımada yansıyor. Açı değişince şartlarda değişiyor.

 Hala gülümsemenin basit olduğunu an'da kalmanın zor olduğunu düşünüyorsun! Tamam küçük bir deney yapalım; içinde bulunduğun koşuldasın, şimdi! Etrafına bak neler var, kimler var? Şartlardan memnun olma yada olmama hali değil, olduğun şartı görebilme ve kabul etme hali bu ...

 Etrafında olan biten iki türlü yaklaş şimdide... Bak! ve Gör! 

Bu deneyime bende sana eşlik ediyorum.Ben tatilde olduğum için ailemin yanımdayım şu an'da.Televizyonda bir dizi bakıyolar, bende bir kulağımda "mercan dede'mi" dinliyorum bir kulağımdan da, anne-babam sohbet ediyor onları. İtiraf ediyorum ki konu benim hiç içimi açan bir mesele değil, bize borç takan kiracımızın yaptıkları hakkında konuşuluyor. Tepkileri gergin ve de öfkeli... İnsanız öyle değilmi?? Polyannacılık oynarken realiteyide elden bırakmamalı... ;)Sohbet derinleşiyor ve tansiyon gel-gitli...Televizyonda şimdi reklam girdi diziye; piliç reklamı;  küçük bir çocuk çıktı televizyonda "-ee bu da bitti!" diyo şaşkın şaşkın."-Anne baksana şuna? diyorum" sonra dönüp bakıyor ve herkes konudan çıkıp kahkalar ve maşallahlarla veleti seviyoruz ekranın ardından.:) 
Sonrada "Amaaan çok şükür buda bir sınav ve bundan da öğrenicek şey var, güzellikler gibi olumsuz deneyimlerde yaşayacağız ki; köklerimiz derin, bağlarımız güçlü olsun!Bunu da yaşıyacakmışız, madem değiştiremiyoruz olanları, o vakit yapabileceklerimize bakalım ve birbirimize destek olalım " diyor annem...
Malumu sarmaşmalar kucaklaşmalar... Bizim ailede sarışmalar sevişmeler çoktur. Şanslı biriyim çok şükür =))
Sarılmanın da etkisiyle bütün negatif enerji dağılıyor ve bu olanları yaşattığı için kiracıya minnet bile duyabiiyoruz zaman zaman...
Benim an'lık deneyimim bu.Bu; gör'düğüm hali...

Konuya birde bu tarafından bakıyorum, şimdi de sadece bak'tığım ve geç'tiğim hali...

 Ben tatilde olduğum için ailemin yanımdayım şu an'da.Televizyonda bir dizi bakıyolar, bende bir kulağımda "mercan dede'mi" dinliyorum bir kulağımdan da anne-babam sohbet ediyor onları. İtiraf ediyorum ki konu benim hiç içimi açan bir mesele değil, bize borç takan kiracımızın yaptıkları hakkında konuşuluyor. Tepkileri gergin ve de öfkeli... İnsanız öyle değilmi?? Polyannacılık oynarken realiteyide elden bırakmamalı...;) Sohbet derinleşiyor ve tansiyon gel-gitli...Televizyonda şimdi reklam girdi diziye; piliç reklamı;  küçük bir çocuk çıktı televizyonda "-ee bu da bitti!" diyo şaşkın şaşkın. "-Anne baksana şuna? diyorum" beni duymuyolar bile  öyle dalmışlar ki!...Benim dışımda kimse  farketmiyo ve annem mutfağa babamda dışarı çıkıyo. Kiracıdan alınamayan hırs etraftan alınıyo ve bir süre sonra kırılnın bardak değilde sevdiğin kalbi olduğu fark ediliyor ve pişmanlıklar... ve sadece yaşamışlık hali...

nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım... melodisi kulakarda nağme..

Benim deney'imim, an'da kalma haline baktığım açı bu.Senin içinde bulunduğun   durumdan iyi yada kötü bilemiyorum. Ama küçük nüansları kaçırmayalalım, en azından bizim elimizde olanlar için...

Şimdi kalk yerinden! önce aynadakine gülümse, sev onu dolu dolu, kucak kucak .... Ohhh misss:)) Enerjiyi burdan hissettim kiii:)) Şimdi bi'gülücük bana,  bi'tanede gökyüzüne. Yaratanı unutmamalı! adı ,yolu değil yolun sonunda ki yaratanı, var edni.. Hep olanı, hiç olmayanı. Artık sıradaki gülücüğün istediğine gelsin :)))

Cumalar Hayır, Ömürler Nur Dola....
                                                                                                   pek çok öptüm =)(=